Bir şeylerin işareti.
Son zamanlarda iyice zayıflamış görünüyorum. Acaba bu durum ödevlerimi yapmak için bazen öğünleri atlamamdan mı kaynaklanıyordu?... Bazen bir şeyler yapmayı planlasam dahi onu gerçekten yapamıyorum ve bu beni sıkıntıya sokuyor. Kendimi suçluyorum ama bunun bir faydası olmuyor, çünkü hiçbir gelişme kaydedemiyorum. Sadece enerjimi boşa harcıyorum. Biraz daha gayretle gerekli adımları atmaya çalışacağım ve böylece planlarım bozulmayacak.
Yağmur çişeliyordu. “Oldukça ağır olan okul çantamla birlikte başka bir çantayı da taşımak yetmiyormuş gibi bir de şemsiyeyi alarak okula gitmekten gerçekten nefret ediyorum,” diye mırıldanırken birden bire dizlerimin bağı çözüldü ve dar, çakıllı bir yolun üzerine düştüm. Evden sadece yüz metre kadar uzaktaydım. Çenemi sertçe yere çarpmıştım. Yavaşça dokundum. Elimi çektiğimde parmaklarım kana bulandığını gördüm. Kalktım. Yola saçılmış olan eşyalarımı topladım ve adımlarımı izleyerek eve döndüm.
Holden içeri girdiğimde annem, “bir şey mi unuttun?” diye sordu. “Acele et yoksa geç kalacaksın… Aman tanrım, ne oldu?”
Sadece ağlıyordum. Hiçbir şey söyleyemedim. Annem hemen bir havlu aldı ve kanlı yüzümü silmeye başladı. Yaranın içinde küçük çakıl parçalarının olduğunu görünce, “hemen doktora gitmeliyiz,” dedi. Islak elbiselerimi değiştirmeme yardım etti. Yaranın üzerini bandajladıkdan sonra aceleyle hastaneye gittik.
Anastezi yapılmadan iki dikiş atılmıştı. Bütün bunlar benim sakarlığımın bir sonucuydu. Dişerlerimi sıkarak acıya dayanmaya çalıştım. Fakat daha önemlisi –bunun içi üzgünüm- annem benim yüzünden işten bir günlük izin almak zorunda kalmıştı.
Aynada, ağrıyan çeneme bakarken, düşerken kollarımı neden ileriye doğru uzatmadım diye merak ediyordum. Bunun yerine doğruca çenemin üzerine düşmüştüm. Acaba bu benim bedensel olarak zayıf olmamdan mı kaynaklanıyordu? Yine de durumumdan memnundum, çünkü yara çenemin altındaydı. Eğer biraz daha görünür bir yerde olsaydı, ileride evleneceğim zaman benim için bir sorun teşkil edebilirdi.
Beden eğitimi notlarım:
Ortaokul birinci sınıf: 3
Ortaokul ikinci sınıf: 2
Ortaokul üçüncü sınıf: 1
Tam bir hayal kırıklığı. Yaz tatili boyunca sürekli olarak dolaşıp antreman yaparak biraz daha güç kazanacağımı ümit ediyordum. Ancak başaramadım, çünkü bunu uzun süreli olarak yapamadım.
Bu sabah günışığı hoş bir esintiyle, mutfak penceresinin sarı dantelli perdelerinin arasından süzülüyordu. Ben ise ağlıyordum. Bedenim niçin bu kadar zayıftı? Üstüne üstlük bugün denge aletinde testimiz vardı.
Annem ağladığımı görünce, “ama diğer konularda iyisin, bu yüzden herşey yolunda, öyle değil mi?” dedi. “İleride yetenekli olduğun bir konuyu seçerek onun üzerinden gidebilirsin. Mesela İngilizce’de çok iyisin. Niçin onu denemiyorsun ve iyice geliştir miyorsun? Hem İngilizce uluslararası bir dil, bu yüzden ileride senin için oldukça faydalı olacağından eminim. Beden eğitimi dersinden bir almanın o kadar önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum…”
Ağlamayı kestim. Annem halen bir umudumun olduğunu anlamamı sağlamıştı.
Ev ödevi yapmak konusunda tembel miyim diye telaşlanıyorumdum, çünkü ödevlerimi günde yaklaşık beş saat harcadıktan sonra anca bitirebiliyordum. Hayır, bunun tembellikle bir alakası yoktu. Vucudumun içerisinde bir şeyler ters gidiyordu.
Korkuyorum.
Yüreğimi daraltan bir his var.
Bütün gücümle koşmak istiyorum.
Ders çalışmak istiyorum.
Düzgün bir şekilde yazmak istiyorum.
Sanırım (Marsilya doğumlu besteci) Paul Mauriat’ın Tocatta’sı gerçekten hoş. Ona karşı tuttkum iyice arttı. Yemek yerken onu dinlediğim zaman, sanki bir rüyadaymışım gibi, yiyeceklerin tadları da güzelleşiyor.
Kızkardeşlerimin en büyüğü olan Ako hakkında:
Şimdiye kadar onun sadece huysuz karakterinin farkına varmıştım. Ancak şu an onun çok kibar biri olduğunu görebiliyorum. Bunu şimdi neden mi düşünüyorum?
Sabahları okula gitmek için yürürken çok yavaşım. Ancak o her zaman benimle birlikte kalıyor. Kardeşlerim genelde beni arkada bırakarak yürüyorlar. Fakat bir üstgeçitten geçeceğimiz zaman, Ako çantamı alıyor ve “çıkarken parmaklıklardan tutarsan daha iyi oluyor,” diye de ekliyor.
Şimdi yaz tatinden dolayı keyfim yerinde.
Akşam yemeği için gereçleri yıkadıktan sonra üst kata çıkacakken annem, “Aya, biraz gelip oturabilir misin?” dedi. Çok ciddi görünüyordu. Beni niçin azarlayacak diye düşünürken gerginleşmiştim.
“Aya” diye devam etti; “yürüken bedenini ileriye doğru eğiyor ve sağa sola sallanıyorsun. Bunun farkında değil misin?... Bir süredir bunu yaptığını farkettim. En iyisi bir hastaneye gidip seni bir muayene ettirelim, ne dersin?”
Bir an durduktan sonra, “hangi hastane?” diye sordum.
“Onu ben hallederim.”
Gözyaşlarım durmaksızın akıyor. Gerçekten şunu söylemek istedim; “teşekkürler anne. Sana bu kadar sıkıntı verdiğim için üzgünüm.” Ancak sözcükler boğazımda takılıp kalmıştı.
Annem hastaneye gitmeyi önerdiğinden beri, bir sorun olmasından endişe ediyordum.
Bütün bunlar bedensel olarak zayıf olamamdan mı kaynaklanıyordu?
Yoksa geç yatmamdan mı ya da düzensiz olarak yemek yememden mi?
Bu soruları kendime sorarken ağlamaktan kendimi alamıyordum. O kadar fazla ağlamıştım ki gözlerim ağrımıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder